Title
Title

Gündem

İstanbul’un yeraltı dünyasından cinayet destanları

Akademisyen Nurçin İleri’yle İstanbul’u bir suç sahnesi olarak inceleyen araştırması 'İstanbul’un Yeraltı Dünyası: Bıçakçı Petri ve Cinayet Destanları'nı konuştuk.
16 Ağustos 2022 10:16
İstanbul’un yeraltı dünyasından cinayet destanları

Bir ağustos gecesi, çıkmaz bir sokakta kıstırılıp öldürüldüğünde 24-25 yaşlarındaydı Kefalonyalı Petri. 13 yaşından bu yana durmaksızın işlediği cinayetlerle bu hazin sonu hak etmişti belki de. Kefalonya'dan İstanbul'a maceralı hayat yolculuğunda azılı bir suçluya dönüşen Petri, fiziki güzelliği ve tüm çekiciliğine rağmen, eli bıçaklı Galata Canavarı olarak bilinen azılı katilden başkası değildi. Yanından hiç ayırmadığı bıçağıyla işlediği seri cinayetler İstanbul sokaklarında kulaktan kulağa anlatılan Petri, 19. yüzyıl sonu İstanbul’unda cinayet destanlarının bir numaralı kahramanıydı.


Almanya’da Forum Transregionale Studien ve Humbolt Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulunan akademisyen Nurçin İleri, İstanbul’u bir suç sahnesi olarak inceleyen araştırmasında dönemin “cinayet destanları”nı mercek altına alıyor. Kent ve insan, üretim ve tüketim ilişkileri, 19.yy sonu-20. yy başı İstanbul, suç dünyası ve mekânsal dönüşümler üzerine ve araştırmaları olan Nurçin İleri’nin ‘Kampfplatz dergisinde yayınlanan “İstanbul’un Yeraltı Dünyası: Bıçakçı Petri ve Cinayet Destanları” makalesinin yanı sıra çeşitli akademik yayınlarda yayımlanmış “19. Yüzyıl Sonu İstanbul’da Sarhoş Polis Hikayeleri”, “Geç Dönem Osmanlı İstanbul’unda Kent ve Sokak Işıkları”, “Kent, Gece ve Kadınlar” başlıklı çalışmaları bulunuyor.


2015 yılında Binghamton Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezinde, “geç Osmanlı dönemi İstanbul’unda gece ve suç ilişkisi, kamusal eğlence ve aktivitelerin denetimi” temalarını inceleyen İleri'nin cinayet destanları konulu makalesi, Bıçakçı Petri gibi, 19. yüzyıl İstanbul'undan seri katil tiplemelerini karşımıza çıkarıyor.

KOÇU’NUN İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ÖNEMLİ BİR KAYNAK

Tarihi konularda yazdığı fıkra, roman, hikâye ve araştırmalarıyla bilinse de, adı en önemli eseri olan 'İstanbul Ansiklopedisi'yle anılan Reşad Ekrem Koçu’nun yaklaşık bir asır kadar önce üzerine kalem oynattığı cinayet destanları, Koçu’nun iddia ettiğine göre, 19. yüzyılın ikinci yarısında zirveye ulaşmış. Koçu bunun nedenini, dönemin gazetelerinin haber verme boşluğunu doldurmak olarak açıklıyor. İstanbul’un ilk özel gazetesi Tercüman-ı Ahval, 1860’lı yıllardan itibaren okuyucunun ilgisini uyandırmak için suç vakalarına sayfalarında yer vermeye başlıyor ancak devlet yönetimi, suçun basın yoluyla artan görünürlüğünden rahatsız olarak bunu engellemek için önlemler almakta gecikmiyor. Devlet denetiminin artmasıyla oluşan haber boşluğunu ise tıpkı günümüzün sosyal medyası gibi, kulaktan kulağa yayılan cinayet destanları dolduruyor.

Nurçin İleri ile Osmanlı’nın son döneminde İstanbul’un yeraltı dünyası ve cinayet destanları üzerine konuştuk.


Nurçin İleri, Almanya’da Forum Transregionale Studien ve Humbolt Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulunuyor.

Çalışmalarınızın önemli bir bölümü kent, suç dünyası ve gece üzerine. Suç, güvenlik ve gece gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu konular ilgi alanınıza nasıl girdi?

Birçok dünya başkentinde olduğu gibi 19. yüzyılda İstanbul’da da yoğun bir nüfus artışı yaşanıyor. Örneğin kent nüfusu 1844’te 350 binlerde iken, 1880’lerde 870 bin civarına çıkıyor. Yüzyıl sonunda ise yaklaşık bir milyona ulaşıyor.

Nüfus artışının sebebi, bir yandan yüzyıl boyunca süregiden savaşlarda toprak kayıplarından kaynaklı göçler, diğer yandan İstanbul’un iş bulmak, çalışmak isteyenler için bir çekim merkezi olması. Ayrıca savaş dönemleri ve ardında bıraktığı hasar, Batılı devletlerle yapılan ticaret anlaşmaları, Osmanlı’yı dünya ekonomisine daha da bağımlı hale getiriyor. Birçok dönüşümün aynı anda yaşandığı kent mekânında toplumsal eşitsizlikler de çok daha görünür hale geliyor. Farklı toplumsal sınıflar arasındaki gerilimler, Osmanlı yönetici elit ve üst-orta sınıf kent sakinleri arasında güvenlik kaygılarını da tetikliyor.

Güvenlik güçlerinin ıslahı, sokakların düzenli bir biçimde ışıklandırılma çabası, kahvehane ve meyhane gibi sosyalleşme mekânlarının belirli saatlerde kapatılması, kamuya açık alanlarda kadınların görünürlüğünün denetlenmesi gibi düzenlemeler de devlet nezdinde suç unsuru oluşturabilecek eylemlerin engellenmesi veya kontrol altına alınmasını hedefliyor. Bu, gündüzleri suç işlenmediği anlamına gelmiyor elbette ama kamu güvenliğini veya genel ahlâkı tehdit eden fiillerin, gecenin karanlığından istifade edilerek gerçekleştiğine dair yaygın bir kanı var. Bu da gece sosyalleşmesine dair yeni disiplin teknolojilerini ve denetleyici düzenlemeleri beraberinde getiriyor.

Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yaparken sadece Osmanlı ve Türkiye tarihi değil, Orta Doğu ve Avrupa tarihi üzerine, özellikle tarih yazımı üzerine bolca okuma fırsatımız oldu. Aldığım dersler vesilesiyle karşıma çıkan Joachim Schlör’den 'Nights in the Big City', Wolfgang Schievelbusch’tan 'Disenchanted Night' veya Bryan D. Palmer’dan 'Cultures of Darkness' kitaplarından oldukça etkilenmiştim. 2005-2006 yıllarından bahsediyorum. Bu kitapların ortak noktası, farklı tarihsel süreçlerde gecenin farklı toplumsal gruplar tarafından nasıl deneyimlendiği ve özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren endüstriyel kapitalizmin geceye dair zamansal ve mekânsal algıyı nasıl dönüştürdüğü üzerineydi.

19. yüzyıl, İstanbul’da da benzer dönüşümlerin görüldüğü, idari, hukuki ve altyapısal düzenlemelerin gündelik hayatı ve kentin doğal ve yapılı çevresini hızla değiştirdiği bir dönem. Hiç şüphesiz bu süreçte kent sakinlerinin geceyi deneyimleme ve algılama biçimleri de dönüşüyor. İstanbul gecelerinin farklı öznelerinin peşine düşerek bu dönüşümü anlamaya çalıştım.


İlginizi Çekebilir